İsmet Özel ve Medeniyet!
Anadolu Gençlik Dergisi, Eylül 2017
Türkiye’de fikir ve düşünceleri ile insanlara yön
veren İsmet Özel’in “Medeniyet”
kavramı ile ilgili düşüncelerini ele alacağız. Her şeyden önce onun kavramı nasıl
kullandığına ve medeniyete nasıl tanımladığına bakmak gerekmektedir.
Medeniyet tanımını şu şekilde ifade eder; Medeniyet Türkçeye
XIX. yüzyılın ikinci yarısında girmiş, Arapça m,d,n kökünden türemiş bir
kelimedir. Bilindiği gibi aynı kökten türemiş olan Medine, şehir anlamına
gelmekte, medeni, medineli, şehirli anlamını vermektedir. Bugün bizim Medine-i
Münevvere olarak bildiğimiz şehrin asıl adı Yesrip’tir. Medeniyet kelimesine
gerek günümüzde gerekse geçirdiği evrim boyunca çok az kimse tarafından
etimolojik köküne bağlı olarak, bir anlam verilmemiştir.(İ.Özel,ÜZM, 2016,s.244)
İşte bu tanımdan dolayı Gordon Childe’nin medeniyeti şehirlerin gelişmesi ile
ortaya çıkan bir gelişme seviyesi olarak kabul etmesini İ. Özel’de kabul eder.
Marquis de Mirabeau’nun medeniyet içerisinde dini ilk nokta olarak
vurguladığını belirtir. Sonrasında ise Aydınlanma çağında Batı düşüncesi
etrafında gelişerek, bütün insanlık için bir modelin adı olduğunu söyler.
Medeniyeti Batı’nın insanoğluna pazarlanmış bir durum
olduğunu ifade eder ve bunun devamında ise batının medeniyet fikri ile ilgili Batı’nın
kendi içerisinde 3 şeyi kavradığını söyler.
1-Optimiste: Parlak bir gelecek.
2-Universalisme: İnsanlığın izleyeceği tek yol.
3-Ethnocentrisme: Medeniyet yaratmak ve yazmak
Avrupa’ya (bilhassa Fransa’ya) aittir.
Bunlarla birlikte Avrupa bir dünyayı medenileştirme
çabasına girişti, ama burada vahşiler ve medeniler arasındaki bir mahiyet farkı
değil, bir derece olarak medenileştirme ayrımcılığı yapılıyordu. Medeniyet
kavramı ile oluşturdukları 3 unsur da emperyalisttir. Batı anlayışındaki
kilisenin İsa kurtarıcılığı yerini, medenileştirmeye bırakmıştır.
Batı Medeniyet emperyalizmi ile dünyaya açıldı ve
gördü ki kendisinin medeniyet dediği (sanat, teknik, ahlak, olgunluk) bunların
hepsi kat be kat fazla olarak doğu da(Hint ve İslam ülkelerinde) var. İşte tam
olarak bu noktada batı o ülkelerin kültürlerini kendilerine uyarladı ve daha
sonrasında kendisininmiş gibi dünyaya pazarladı. İçinde yaşadığımız dünyanın
sahip olduğu biçim her ne olursa olsun medeniyet/kültür bunlar batı damgası
taşımaktadır.
Toynbee, batı medeniyetini bir evrensel dinamiğe sahip
görür ve diğer medeniyetlerin gidilecek bir yol olmadığına ve en doğru yolun
batı medeniyetinin yolu olduğuna vurgu yapar İsmet Özel buna katiyetle karşı
çıkar ve Spengler’ın görüşlerini
Toynbee’nin görüşlerinin yerine koyulabileceğini ifade eder. Spengler’ın bu
yönde ki fikirleri ise şu şekildedir; Medeniyeti incelerken biyolojik bir
yöntem ortaya koyar. Ona göre her medeniyet çocukluk, gençlik, olgunluk ve
yaşlılık dönemlerinden geçer. Spengler’a göre medeniyet bir kültürün kaçınılmaz
akıbetidir. Üç büyük medeniyet örneği vardır:
-Grek ve Roma Medeniyeti
-Batı Avrupa Medeniyeti
-Arap Medeniyeti
Toynbee ve Spengler’in görüşleri de şuan dünya
üzerinde yaşamaktadır. Hem Toynbee’nin savunduğu Batı Medeniyeti, hem de Spengler’ın Yaşlandı dediği Batı Medeniyeti.
Bunları söyledikten sonra Medeniyet kuran düşüncelerin
türettiği nesneler aracılığı ile tanımaya mecburuz. İslam Medeniyetini de bunun
dışında tutamayız. Nitekim medeniyetler üç tipe ayrılır.
1-Materyalist
2-Mistik
3-Akılcı
Bu noktada ise İsmet Özel Üç Zor Mesele kitabında yer
verdiği Hasan El Nedvi’nin görüşlerini buraya koyar. Dört Halife sonrasında
cehalet, ihtiras, İran ruhçuluğu(…)
diğer maddeci sistemler İslam politik teşkilatlarına sık sık bulaştırılmıştır.
Genellikle İslam medeniyeti olarak bilinen ve bazı Müslüman tarihçilere de
gurur veren işte bu karmaşık ilavedir. Genel olarak “İslam Kültürü” dendiğinde
anlaşılan şey Şam, Bağdat,Kurtuba, Semerkant, İsfihan, Gırnata, Delhi ve
Luckown’un debdebeli günlerinde cari olan sanat,mimari, musiki ve edebiyatla,
Müslüman İmparatorluklarının yaptırdıkları saray ve kalelerdir. Müslüman
ortaçağ’da bu merkezlerde yaşanan bozulmuş hayat, İslam Kültürünün başarıları
olarak kaydedilir.(İ.Özel, ÜZM, 2016,s.251-252)
Bizi ilgilendiren İslam Medeniyet tasarımıdır. Bunun
için İsmet Özel İbn-i Haldun’un Medeniyet fikirlerine başvuruyor. Bunları üç
maddede açıklıyor.
1-Medeniyet
sınıflaşmayı ve insanın insanı sömürmesini öngörür, elbette sınıflaşma ve
sömürü medeniyeti doğurur. Demek ki servet ve siyasi iktidar birbirleriyle kaynaşarak,
birbirlerine güvence vererek toplum üzerinde baskı kurabilecek imkanı ellerinde
bulundururlar(…)Devlet ricalinin ve memurların halleri ve yaşayışları genişler.
Bu suretle paralar tebaadan alınarak devlet ricalinin ve memurların geçimleri
için sarfedilmiş olur(…) bunun bir sonucu olarak da şehir ahalisinin serveti
artar(…) Kültür ve medeniyet bundan ibarettir.(Mukaddime, İ.Haldun,Devlet
kitapları, 1970, s.228)
2- Medeniyet, insanların madde karşısın da zaaflarının
ve maddi gelişmeye mahkum olmalarının somutlaşmış halidir. Bilindiği üzere
medeni hayat insanlara her şeyin süslüsünü sunmayı vaat eder. Ancak insanlar
göçebe yaşayışı benimsedikleri evrelerde böyle durumlara mecbur değillerdi. Bu
süslü yaşamın dine uygun olmamasının sebebi de “(…) Muhkem bir suretle bir kere
kalplerde yerleştikten sonra, kalplerden çekip çıkarmanın zor olmasındandır…”
(İ.Özel, ÜZM, 2016, s.254)
3-Medeniyet, toplum yapısını ve insan kişiliğini
karşılıklı olarak bozar.
Medeniyet kavramına neden karşı çıktığını da şu
şekilde açıklayabiliriz. Bugün İslami mücadeleyi bir medeniyet mücadelesi
olarak kabul edecek olursak. Bunun belli başlı iki sıkıntısı olacaktır.
Birincisi; bugün İslam içerisinde parlak kabul edilen (Abbasi, Endülüs,
Osmanlı) medeni kabul edilmelerinden doğan tehlikedir. İkincisi; medeniyet
kavramı insanların kendi geliştirdikleri sistemleri, kurumları benimsemesidir.
Çünkü insanların kendi oluşturdukları kurumlar kolayca put olacak ölçektedir.
Yok medeniyetten kastımız eskizsiz İslam’sa burada ortaya çıkacak şey,
medeniyetle dilimize fazlaca kelimeler dolamamızdır.
Sonuç olarak; İsmet Özel, çağdaşları gibi bir İslam
Medeniyeti kurmaya yönelmez ve yeni bir medeniyet kurmayı geçmiş medeniyetlere
benzeyeceğini düşünerek olumlamaz. İslam’ın mücadelesi içerisine bir medeniyet
kavramı koymaz. Bir kez İslam’ı medeniyet sorunu içerisinde kavradık mı artık
onu zaman içinde bir kategori olarak görmek ve tarihin şartları içinde
değerlendirmek düşüncesine kendimizi hapsetmiş oluruz(İ.Özel, ÜZM,2016, s.242)
Müslümanların kurmak zorunda olduğu yapının medeniyet değil “İslami Toplum”
olduğuna atıfta bulunur. İsmet Özel sadece Müslüman tanımı üzerinde kalmayı ve
onun yüceltilmesi gerektiğine vurgu yapar “Müslüman sözü kapsayıcı bir
tanımdır, başka sıfatlarla onu desteklemeye gerek yoktur” ve onun tavrı yukarıda
da belirttiğimiz gibi “Müslüman/İslam Toplumu” üzerine cümle kurmayı ister.
İsmet Özel’de Türkiye’deki medeniyet üzerine kurulan
genel kanıya uymuş ve medeniyeti sadece “Teknik ve Bilim” olarak algılamıştır.
Bu minval üzere düşüncelerini ifade etmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder