Ana içeriğe atla

KENAR VE EKSEN ARASINDA; BATININ İNSAN FİKRİ

KENAR VE EKSEN ARASINDA; BATININ İNSAN FİKRİ
Genç İstikbal Dergisi, Temmuz 2017

Başkalarını bilen akıllıdır;         
Kendini bilen aydınlanmıştır.
Tao-Te Ching

Batılı sosyal bilimcilerin çoğunun yazılarına özellikle de İslam geleneğini üzerine yaptıkları çalışmalara bakarsanız, söz konusu bilim adamlarının sadece belli türde insan davranışlarından haberdar olduklarını görürsünüz. Elde ettikleri bilgi dış gözleme bağlıdır ve modern insanın davranışlarını ölçmek için gerçek sonucu vermeyecektir.  Bu bakış açısı üzerine düşündüğümüzde anlarız ki Batılı bilim adamlarının insan davranışları üzerine yaptığı yorum gözlemsel ve deneysel olmuştur. Ama İslam filozofu olan İbn-i Sina Anasır-ı Erbaa (Dört unsur) ile insanı karakterize ederek dört grupta incelemiştir. Bunun devamında ise insanı, ona dünya hayatında yön verecek ve hayatını anlamlandıracak bir mizaca yönlendirmektedir. İnsanı ve insanın kendisini bilmesini sağlamaktadır.

Nitekim Seyyid Hüseyin Nasr “Bilimsel bilgi insan hakkında aslî bir noktaya varabilir mi? Sorusuna verilebilecek tek cevap şudur: İnsanın iç varlığını dışlamaya dayalı bir yöntemle ve bu dışlanmış insanı varlık tekerleğinin kenarında duran insanı bilen özne yerine koymakla, insan hakkında aslî bilgiye ulaşamayız.” demektedir. (İslam ve Modern İnsanın çıkmazı, İnsan Yayınları,2016, syf:27) Nasr’ın bu şekilde ifade ettiği şey aslında Batı biliminin insanı tanımamasıdır. İnsan beden, nefs ve kalpten oluşur. Kalp her şeyin üstündedir. İnsan kalbi ile bakar onunla görür ve onunla yol bulur. İnsanın özü ancak kalple yani aynü’l kalb ile -insanın varlığının merkezinde olan kalp ile- anlaşılabilir. Bilimsel bilgi yüzeysel bilgi ile yetinmek durumundadır, aslî olana ve öze inmez. Batı biliminin insanı tanımlaması da bu anlamda eksik ve özsüzdür.


Yukarıda ifade ettiğimiz gibi insanı tanımlarken ruhun veya kalbin yardımı olmadan insanı tanımlamak ve gerçekten bunun bilimsel olduğu iddiasında bulunmak, bugün batı biliminin saplandığı en büyük yanlışlardan biridir. Sonuç olarak ortaya düpedüz sahte ve başı kesik bir insan anlayışı çıkacaktır. Metafizik anlamda aslî bilgiyi yok sayan bir anlayış evrensel ve doğru bilgi olduğunu iddia edemeyecektir. Modern uygarlık Rönesans’tan bu yana başarısızlığa uğramış bir denemedir. Ama Müslüman bilim adamları ve filozoflar bu uygarlığın yolundan gitmekte ve Müslümanların kendi öz değerleri ile hareket edebileceklerini unutmaktadırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlimlerin Sayımı (İhsâu’l –Ulûm)

Gerçi mantık ilmi kurulmadan önce de doğru ve mantıklı düşünme vardı. İnsan, gramer bilmeden konuşmayı bildiği gibi mantık ilmini bilmeden de mantıklı ve doğru düşünebilir. Fakat Aristoteles’ten önce, doğru düşünmenin herkes tarafından kabul edilen genel kuralları yoktu. Eski Yunan’da Sokrat ve Sofistler (Sokrat’tan evvelki filozoflar), ispat yerine münakaşa ve ikna sanatını kullanırlardı.                                                                                                            Nurettin Topçu-Mantık Farabi İslam düşünce tarihi açısından birçok noktada yön veren bir âlimdir. Uğraştığı ilimler ne kadar önemli ise ilimleri nasıl anladığı ve onları nasıl tasnif ettiğinin önemi o kadar büyüktür. Bu çalışmada Farabi’nin ilimlerin tasnifini nasıl yaptığını ortaya koymaya çalışacağız. Farabi’nin bu çalışması doğulu alimler tarafından dikkate alınmış olsa dahi gerçek etkisini Endülüs topraklarında göstermektedir, bunun etkilerini Said bin Ahmed El-Endülüs, El Kıfti,

Platon ve İdealar Dünyası

“Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çabadır.” Platon “ Ruh bir göze benzer, hakikat ve varlık ışığının değdiği şeye dayanınca ruh algılar ve anlar, zekâyla ışıldar. Ama oluşun ve bozulmanın alacakaranlığına dönünce yalnızca sanısı vardır ve gözünü kırparak gider, bir o sanıya bir bu sanıya sahip olur ve zekâsı yokmuş gibi görünür. Bilinene hakikati ve bilene bilme gücünü veren şey, iyi ideasıdır.” Platon Platon’un ilk dönem eserlerinin Sokrates’in etkisi altında kaleme alındığı gözlemlenmektedir. Bu eserlerin geneline bu sebeple Sokratik Diyaloğlar denir. Bu eserlerin genel amacı erdemi, iyiyi, güzeli ortaya çıkarmak ve erdemin genel itibari ile değişmez olan özünü ortaya koymaktır. Platon’un Sokrates sonrası düşüncelerindeki bazı değişiklerin olmasının temel sebebinin, Pisagorcular ile tanışması olduğu genel bir kanaattir. Ancak Platon, Sokrates’in açtığı o yolu daha farklı bir yola dönüştürerek felsefe ırmağında yeni bir kanal açmıştır. Bertrand Russell, P

İsmet Özel ve Medeniyet!

İsmet Özel ve Medeniyet! Anadolu Gençlik Dergisi, Eylül 2017 Türkiye’de fikir ve düşünceleri ile insanlara yön veren İsmet Özel’in “Medeniyet” kavramı ile ilgili düşüncelerini ele alacağız. Her şeyden önce onun kavramı nasıl kullandığına ve medeniyete nasıl tanımladığına bakmak gerekmektedir. Medeniyet tanımını şu şekilde ifade eder; Medeniyet Türkçeye XIX. yüzyılın ikinci yarısında girmiş, Arapça m,d,n kökünden türemiş bir kelimedir. Bilindiği gibi aynı kökten türemiş olan Medine, şehir anlamına gelmekte, medeni, medineli, şehirli anlamını vermektedir. Bugün bizim Medine-i Münevvere olarak bildiğimiz şehrin asıl adı Yesrip’tir. Medeniyet kelimesine gerek günümüzde gerekse geçirdiği evrim boyunca çok az kimse tarafından etimolojik köküne bağlı olarak, bir anlam verilmemiştir.(İ.Özel,ÜZM, 2016,s.244) İşte bu tanımdan dolayı Gordon Childe’nin medeniyeti şehirlerin gelişmesi ile ortaya çıkan bir gelişme seviyesi olarak kabul etmesini İ. Özel’de kabul eder. Marquis de Mirabeau’