Ana içeriğe atla

Modern Aklın Dünyası ve Bunalımı

Modern Aklın Dünyası ve Bunalımı
Arka Kapak Dergisi, Temmuz 2017 

Modernleşmenin toplumsal ve bireysel dünyalarda var ettiği çeşitli handikapları yanı sıra en büyük etkisi zihin dünyamızı ters yüz etmesidir. Modernite ortaya çıkardığı izm’ler ile geleneksel dünyayı tersine ve baş aşağı çevirmiştir. Bu sebepten dolayı modernlik sanki bir din gibi sistematik bir örgü içerir. Moderniteyle beraber kapitalizm, endüstriyalizm ve demokrasi de birbirinden bağımsız değil, ortak bir değerler sisteminin ürünleridir.
Fransız Devrimi sonrasında özellikle Aydınlanmacıların çalışmalarıyla gelişen ideolojiler, değerler sistemi olarak toplumları biçimlendirmeyle anlam kazanmışlardır. İdeolojilerin ortak özelliği, toplumlar için doğru olanı belirlemede akla olan mutlak inançlarıdır. Bu yüzden “Dünyevî Aklın Buhranı”nda Alper Gürkan’ın, zihin dünyamızın tersyüz edilmişliğini göstermeye rasyonalizm üzerinden odaklandığı görülür. Bilginin insan aklıyla tanımlanması nedeniyle rasyonalizme verilen merkezi değer, evrenin açıklanmasında dinin sunduğu anlam dünyasından uzaklaşmaya karşılık gelmektedir. Ancak insan ve aklın merkezde bulunması sadece dinsel ve ahlaksal bir sapmaya yol açmaz. Aynı zamanda geleneksel dünyada bütün olarak kavranan ekonomi, siyaset, aile, sanat gibi toplumsal yapı ve kurumlar da faydacılıktan ötesini gözetmeyen bir anlayışla yeniden oluşturulur. Özellikle bu kavramlar odağa alınarak bir çözümleme yapıldığı için kitap “felsefe, kültür ve toplum” başlıklı üç ana bölüme ayrılmıştır.
İlk bölümde “Rasyonalizm ve Modern Felsefe” konularına değinilir. Bu bölümde bilgi, modern bakış açısının bilgiyi biçimlendirmesi, kontrol etmesi ve en önemlisi de bilginin sekürleşmesi açıklanır. Varoluşun anlamının Tanrı’dan uzaklaşıp insan odaklı ele alınmasının felsefi arkaplanı sunulur.
İkinci bölümde ele alınan konuysa “Kültür ve Sanatın Aklileştirmesi”dir. Kültür kavramı uygarlık ve medeniyetten ayrı gelişerek toplumların yaşam alanları olan tarih, coğrafya içinde biçim kazanmıştır. Toplumların yaşam tarzlarındaki ve sanatsal eğilimlerindeki yeniliklerle modernleşme kendini en çok bu alanda hissettirir. Kültür kelimesi ile kolonyalizm kelimelerinin aynı Latince kökten (colore) gelmiş olmaları, yazara göre aynı amaca hizmet ederek dolaşıma girmeleriyle ilgilidir. Bir toplumsallaşma aracı olan kültüre, bugünkü toplumun gidişatını anlamak için bakmamız zorunludur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde benimsenen Batılılaşma düşüncesi bizi kültürel bir belirsizliğine sürüklemiştir. “Batının tekniğini alalım, kültürünü almayalım” anlayışına rağmen sosyal hayatta görülen durum, teknikle birlikte kültür aracılığıyla içselleştirilmiştir. Avrupa uygarlığının tekniğini alınca kültürünü de içselleştirmiş bir toplum meydana gelmiştir. Bugün de modern dünyayı biçimlendiren Batı kültürü aklı ve bilgiyi olduğu gibi yerel kültürleri de biçimlendirmektedir. Bu anlamda oluşturulan kültür, küreselleşme adı altında dayatılmakta, insanları ve toplumları tek tip hale getirmeye çalışmaktadır. İnsan maddileşme/dünyevileşme ile çepeçevre sarılmak istenmektedir.
Son bölümde ise “Modernlik, İdeoloji ve Toplum” konusu işlenmiştir. Burada işlenen konu, genel hatları ile ideolojilerin toplum algısı ve toplumlara nasıl yön verdiğidir. Modern toplumlarda birey doğuştan gelen haklarından ziyade, edindiği statülerle ile yaşamda kendine yer bulur ve bunu devam ettirir. Bu şekilde toplumsal dünyanın çalışma ve yaşama düzenine uyum sağlar. Ancak feodalizmde de durum bundan çok farklı değildir. Kapitalizmden farklı olarak insanlar doğuştan gelen bir statüye sahiptirler. Modern dünyanın insan hak ve özgürlüklerinden söz ederek başladığı serüveninde geldiği noktada bu kavramların safsataya dönüştükleri görülmüştür.

Sonuç olarak Alper Gürkan'ın modernlikle bütünleşik gördüğü maddileşme ve dünyevileşme, akıl ve bilgi sistemi üzerinden değerlendirilmektedir. Felsefe, kültür ve toplumsal yaşam bu yönden iç içedir. “Dünyevi Aklın Buhranı”nın nihai maksadı da bu sebeple maddi yaşama odaklanmış akılcılığın hizaya soktuğu zihinlere bir sorgulama olanağı ve yol haritası sunmaktır diyebiliriz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlimlerin Sayımı (İhsâu’l –Ulûm)

Gerçi mantık ilmi kurulmadan önce de doğru ve mantıklı düşünme vardı. İnsan, gramer bilmeden konuşmayı bildiği gibi mantık ilmini bilmeden de mantıklı ve doğru düşünebilir. Fakat Aristoteles’ten önce, doğru düşünmenin herkes tarafından kabul edilen genel kuralları yoktu. Eski Yunan’da Sokrat ve Sofistler (Sokrat’tan evvelki filozoflar), ispat yerine münakaşa ve ikna sanatını kullanırlardı.                                                                                                            Nurettin Topçu-Mantık Farabi İslam düşünce tarihi açısından birçok noktada yön veren bir âlimdir. Uğraştığı ilimler ne kadar önemli ise ilimleri nasıl anladığı ve onları nasıl tasnif ettiğinin önemi o kadar büyüktür. Bu çalışmada Farabi’nin ilimlerin tasnifini nasıl yaptığını ortaya koymaya çalışacağız. Farabi’nin bu çalışması doğulu alimler tarafından dikkate alınmış olsa dahi gerçek etkisini Endülüs topraklarında göstermektedir, bunun etkilerini Said bin Ahmed El-Endülüs, El Kıfti,

Platon ve İdealar Dünyası

“Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çabadır.” Platon “ Ruh bir göze benzer, hakikat ve varlık ışığının değdiği şeye dayanınca ruh algılar ve anlar, zekâyla ışıldar. Ama oluşun ve bozulmanın alacakaranlığına dönünce yalnızca sanısı vardır ve gözünü kırparak gider, bir o sanıya bir bu sanıya sahip olur ve zekâsı yokmuş gibi görünür. Bilinene hakikati ve bilene bilme gücünü veren şey, iyi ideasıdır.” Platon Platon’un ilk dönem eserlerinin Sokrates’in etkisi altında kaleme alındığı gözlemlenmektedir. Bu eserlerin geneline bu sebeple Sokratik Diyaloğlar denir. Bu eserlerin genel amacı erdemi, iyiyi, güzeli ortaya çıkarmak ve erdemin genel itibari ile değişmez olan özünü ortaya koymaktır. Platon’un Sokrates sonrası düşüncelerindeki bazı değişiklerin olmasının temel sebebinin, Pisagorcular ile tanışması olduğu genel bir kanaattir. Ancak Platon, Sokrates’in açtığı o yolu daha farklı bir yola dönüştürerek felsefe ırmağında yeni bir kanal açmıştır. Bertrand Russell, P

İsmet Özel ve Medeniyet!

İsmet Özel ve Medeniyet! Anadolu Gençlik Dergisi, Eylül 2017 Türkiye’de fikir ve düşünceleri ile insanlara yön veren İsmet Özel’in “Medeniyet” kavramı ile ilgili düşüncelerini ele alacağız. Her şeyden önce onun kavramı nasıl kullandığına ve medeniyete nasıl tanımladığına bakmak gerekmektedir. Medeniyet tanımını şu şekilde ifade eder; Medeniyet Türkçeye XIX. yüzyılın ikinci yarısında girmiş, Arapça m,d,n kökünden türemiş bir kelimedir. Bilindiği gibi aynı kökten türemiş olan Medine, şehir anlamına gelmekte, medeni, medineli, şehirli anlamını vermektedir. Bugün bizim Medine-i Münevvere olarak bildiğimiz şehrin asıl adı Yesrip’tir. Medeniyet kelimesine gerek günümüzde gerekse geçirdiği evrim boyunca çok az kimse tarafından etimolojik köküne bağlı olarak, bir anlam verilmemiştir.(İ.Özel,ÜZM, 2016,s.244) İşte bu tanımdan dolayı Gordon Childe’nin medeniyeti şehirlerin gelişmesi ile ortaya çıkan bir gelişme seviyesi olarak kabul etmesini İ. Özel’de kabul eder. Marquis de Mirabeau’