Ana içeriğe atla

Bozkırın Acısının Sesi



Yürüyerek aşılan yollara inancımız hep tam olmuştur. Ayların, günlerin geçişleri, zamanla yarışan hayatlar.  İşte günlerden bir gündü onla karşılaşmamız, Orta Anadolu coğrafyasında herkesin bildiği bir sestir bu. Kimi için uzaktan gelir sesi, kimi için doğduğu gün ezandan sonra okunan bir bozlaktır kulağına, bir de onun gibi doğduğu gün saz verilenler vardır kucağına. Onlar içinse anaların, babaların temennisidir “Neşet Ağa” gibi olmaları.

Neşet Ertaş, bu topraklar (Orta Anadolu) için sadece bir müzisyen ya da türkücü değildir. Neşet Ertaş bu toprakların garibanlığının hür sesidir, mahlasının “garip” olması bu sebepledir çünkü bu toprağın insanları gariptir. Kendi hikâyesini en güzel kendi anlatır aslında. Sadece yoksulluktan yokluktan değildir büyük şehre gitmesi. Abdalların o zamanki düzen içerisinde vasıfsız bir konuma sahip olması da etkilidir bunda. Yalan dünyaya âh etmenin yolculuğudur, bu yolculuk.

Kırşehir’den çıkan saz ve söz ustasının “garip” başına neler geldiğine şahit olacağız. Kırşehir’den çıkar yola, Ankara’ya gelir iş arar bulamaz, cebinde parası yoktur. O zamanki Ankara otogarında bir muavine rastlar sabahtan akşama kadar saz çalar, otobüsün arasında bir yer verirler ve İstanbul macerası başlamış olur. İstanbul’a gelir. Bunları yaparken bir tek amacı vardır Neşet Ertaş’ın: garipliği yenmek. Hem kendi garipliğini hem de tüm abdalların garipliğini. Kendisi farkında olmasa bile daha sonra tüm Orta Anadolu’nun garipliğini yenecektir.

Neşet Ertaş’ın anlamı Orta Anadolu’da, Türkiye genelinde ona yüklenen anlamdan farklıdır. Emrah Serbes’in dediği gibi paketimizdeki son sigara falan değildir. Neşet Ertaş bizim için yüreğimizdeki sazın telleridir, garipliktir, kendi toprağından koparılıp yaban ellere atılmanın sesidir. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in Anadolu’ya ışık saçtığı dönemlerde, memleketlerinden koparılan Anadolu halkının sesidir.

Neşet Ertaş mütevazılıktır, hangi makama gelirseniz gelin,  toprağınıza döndüğünüzde “Toprağımın insanları, merhaba!” diyebilmektir. Kalabalıkları görüp şımarmamaktır, kalabalıkların karşısına geçip “Kusura bakmayın efendim, ceketimi çıkarabilir miyim?” diyebilmektir. Konserine gelenlere “Ayaklarınızın türabıyım.” diyebilmektir.  O bu toprakların her rengini içinde barındıran, Anadolu’yu her zerresiyle yaşayan büyük bir şahsiyettir. Milyon satan kaset, plak, CD’ye rağmen mütevazı bir hayat sürebilmektir.  Aslında en önemlisi ben halkın sanatçısıyım diyerek devlet sanatçısı unvanını kabul etmemektir.

Neşet Ertaş, sevebilmektir. Yaratılanı yaratandan ötürü sevebilmektir. Bundan dolayı Zahide’si Zahide’miz olmuştur, Leyla’sı Leyla’mız… Kendine Zahide kim diye sorduklarında, “herkesin bir Zahide’si vardır demiştir. Romantizm değildir söyledikleri, kendi tabiri ile “Âşık adam hem garip olur, hem de yüreği yanık olur.” diye ifade etmiştir.

Hayatı boyunca koruduğu şahsiyetini, mütevazılığını, irfanını hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. İşte bundandır ki “Neşet Ertaş Anadolu’nun garipliğidir.” Garipliği parasız olmak, yoksul olmak değildir. Onun garipliği topluma garip olmasıdır, insanlardan farklı olmasıdır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlimlerin Sayımı (İhsâu’l –Ulûm)

Gerçi mantık ilmi kurulmadan önce de doğru ve mantıklı düşünme vardı. İnsan, gramer bilmeden konuşmayı bildiği gibi mantık ilmini bilmeden de mantıklı ve doğru düşünebilir. Fakat Aristoteles’ten önce, doğru düşünmenin herkes tarafından kabul edilen genel kuralları yoktu. Eski Yunan’da Sokrat ve Sofistler (Sokrat’tan evvelki filozoflar), ispat yerine münakaşa ve ikna sanatını kullanırlardı.                                                                                                            Nurettin Topçu-Mantık Farabi İslam düşünce tarihi açısından birçok noktada yön veren bir âlimdir. Uğraştığı ilimler ne kadar önemli ise ilimleri nasıl anladığı ve onları nasıl tasnif ettiğinin önemi o kadar büyüktür. Bu çalışmada Farabi’nin ilimlerin tasnifini nasıl yaptığını ortaya koymaya çalışacağız. Farabi’nin bu çalışması doğulu alimler tarafından dikkate alınmış olsa dahi gerçek etkisini Endülüs topraklarında göstermektedir, bunun etkilerini Said bin Ahmed El-Endülüs, El Kıfti,

Platon ve İdealar Dünyası

“Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çabadır.” Platon “ Ruh bir göze benzer, hakikat ve varlık ışığının değdiği şeye dayanınca ruh algılar ve anlar, zekâyla ışıldar. Ama oluşun ve bozulmanın alacakaranlığına dönünce yalnızca sanısı vardır ve gözünü kırparak gider, bir o sanıya bir bu sanıya sahip olur ve zekâsı yokmuş gibi görünür. Bilinene hakikati ve bilene bilme gücünü veren şey, iyi ideasıdır.” Platon Platon’un ilk dönem eserlerinin Sokrates’in etkisi altında kaleme alındığı gözlemlenmektedir. Bu eserlerin geneline bu sebeple Sokratik Diyaloğlar denir. Bu eserlerin genel amacı erdemi, iyiyi, güzeli ortaya çıkarmak ve erdemin genel itibari ile değişmez olan özünü ortaya koymaktır. Platon’un Sokrates sonrası düşüncelerindeki bazı değişiklerin olmasının temel sebebinin, Pisagorcular ile tanışması olduğu genel bir kanaattir. Ancak Platon, Sokrates’in açtığı o yolu daha farklı bir yola dönüştürerek felsefe ırmağında yeni bir kanal açmıştır. Bertrand Russell, P

İsmet Özel ve Medeniyet!

İsmet Özel ve Medeniyet! Anadolu Gençlik Dergisi, Eylül 2017 Türkiye’de fikir ve düşünceleri ile insanlara yön veren İsmet Özel’in “Medeniyet” kavramı ile ilgili düşüncelerini ele alacağız. Her şeyden önce onun kavramı nasıl kullandığına ve medeniyete nasıl tanımladığına bakmak gerekmektedir. Medeniyet tanımını şu şekilde ifade eder; Medeniyet Türkçeye XIX. yüzyılın ikinci yarısında girmiş, Arapça m,d,n kökünden türemiş bir kelimedir. Bilindiği gibi aynı kökten türemiş olan Medine, şehir anlamına gelmekte, medeni, medineli, şehirli anlamını vermektedir. Bugün bizim Medine-i Münevvere olarak bildiğimiz şehrin asıl adı Yesrip’tir. Medeniyet kelimesine gerek günümüzde gerekse geçirdiği evrim boyunca çok az kimse tarafından etimolojik köküne bağlı olarak, bir anlam verilmemiştir.(İ.Özel,ÜZM, 2016,s.244) İşte bu tanımdan dolayı Gordon Childe’nin medeniyeti şehirlerin gelişmesi ile ortaya çıkan bir gelişme seviyesi olarak kabul etmesini İ. Özel’de kabul eder. Marquis de Mirabeau’